70’ler, 80’ler... İşte 30’lu yaşlardaki İstanbulluların da benimle birlikte hatırlayacağı hoş İstanbul sedalarından bir toplama sizlere...
Hmm... Evet, hatırlıyorum...
- ‘Eski’ 25 ve 50 kuruşları; onlarla bakkaldan abur cubur aldığımı
Günümüzde ‘klasik’ sıfatıyla müzelerde sergilenen, yandan vitesli, geniş ve ağırbaşlı otomobillerin sekiz kişilik dolmuşlar olarak kullanıldığını; o çocuk yaşımda bu otomobillerin direksiyonlarına takıntılı derece aşık olduğumu
Bakkaların ‘marketlere dönüşmemiş’ o küçük ve samimi hallerini - Tüm esnafa veresiye yazdırdığımı
- Boynuzlu, elektrikli; soğuk, sert ve kaygan koltuklu troleybüsleri
- Yarı otomatik vitesli Leyland İETT otobüslerini
- O zamanlar çok ‘lüks’ bulduğum Mercedes 302 halk otobüslerini
- Halk otobüslerinde yolcular arasında gezip tahsilat yapan muavinleri
- Beşiktaş Mıstık ve Yumurcak, Harbiye İnci sinemalarını
- Elvan gazozlarını
- Dedemin “bunlar yasak; aman ha sakın kimseye gösterme” diyerek hatıra olarak verdiği 1 ve 5 dolarlık banknotları
- Sokağımızdan haftanın belirli günleri geçen yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı, bacacıyı...
- Okulun önündeki macuncuyu
- Şimdi otopark olan; gül ve hurma ağaçlı ve 2 de kaplumbağanın yaşadığı küçük bahçemizi
- Bizim sokakta yaşayan Özdemir Asaf’ı
- Bebek Belediye ve Aşiyan gazinolarını
- Şadırvan çay bahçesini
- Boğaz’da balık tutarken istavrit ve izmaritin balıktan sayılmadığını
- Uzay 1999’u, Maya’yı, Dallas’ı, Bonanza’yı, Hanedan’ı, Beyaz Gölge’yi, Çekirge’yi, Candy’yi, Kara Şimşek’i, Uykudan Önce’yi (umarım orada iyisindir Adile Teyze!)
- Çatışmaları, sağımızda solumuzda patlayan bombaları, patlayan camlarımızı
- Sokağa çıkma yasaklarını
- Bitmez tükenmez Demirel – Ecevit kavgalarını ve (neticesinde gelen) omzu kalabalık idarecileri
- Independenta adlı tankerin yaptığı kazayı, yanışını ve senelerce Haydarpaşa’da kayalara oturmuş hayalet bir gemi olarak jilet yapılmayı beklediğini
- Doğru Ahmet’i, Doğru Mehmet’i...
- Yılbaşlarında “acaba bu yıl televizyonda hangi dansöz çıkacak?” merakını
- TV yayını bittiğinde ekranda “lütfen televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız” uyarısını
- Pet şişesiz dünyayı ve litrelik depozitolu cam kola şişelerini
- Yerli Malı Haftası’nda okula fındıkla fıstıkla gitmeyi
- 4. Levent ve ötesinin bana İstanbul dışı gibi gelmesini
- Güzelim Köprüaltı’nı (Eskisi; yani dördüncüsü... Ayrıntılı bilgi için bu yazıyı da okuyun)
Tarabya Plajı’nı - Arabadan geçilmeyen İstiklâl Caddesi’ni
- National marka siyah beyaz televizyonumuzu
- “Biz renkli televizyon aldık” diyenlere “ne renk?” diye espri yaptığımı
- Video kulüp furyasını
- Commodore 64’ü
- 100 MB harddiskli, 286 serisi işlemcili, beş çeyrek disketli, monokrom ekranlı, DOS tabanlı muhteşem(!) bilgisayarları
- İş Bankası’nın Bebek şubesinde senelerdir kullanılmadığı halde duvarında duran atıl mekanik ATM cihazını
- Yapı Kredi’nin ilk modern ATM cihazlarını
- Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün inşasını her gün hayranlıkla seyrettiğimi
- Nefis(!) Haliç kokusunu
- Zincirlikuyu tarafında, şimdiki Tatlı Towers’ın karşı sağ çaprazında kalan o zamanın Dışbank binasının Türk filmlerinde bile kullanılan ‘İstanbul’un en modern ve yüksek’ binalarından biri olduğunu
- Caddelerdeki ‘üst geçit’ furyasını (ve çirkinliğini)
- Deli gibi leblebi tozu yediğimi
- Mabel çikolataları
- İnce uzun bacalı, kömürlü şehir hatları vapurlarını
- Çayırından çimeninden yuvarlanarak eğlendiğim, o zamanlar bana her köşesiyle keşfedilemeyecek kadar büyük gelen şimdiki adıyla Maçka Demokrasi Parkı’nı
istanbul.com'da yayınlanan orijinali için buraya tıklanır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder