Kasım 25, 2007

Vendetta

Orijinal CD arşivimde (eskiden olan ve sonra hepsini kaybettiğim) vardı... Lise yıllarında ve hatta sonrasında severek dinlerdik. Geçenlerde bir yerlerde buldum, ID taglerini falan misler gibi düzenledim, içimden geldi rapidshare ortamına yükledim.

Hani olur ya, bilen seven 30+ thrashsever birileri varsa buradan buyursunlar:


Vendetta
Go and live... Stay and die (1987 - tüm albüm)


Vendetta
Brain Damage (1988 - tüm albüm)

Kasım 04, 2007

Oeh!

Hiç bu kadar uzun süre geçmemişti... Bu kadar zamandır yazmamamın nedeni "Blogger rüzgârının yerine yeni rüzgârlar gelmesi" falan değil, düpedüz "keyifsizlik"...

Halbuki tam da buraya yazılacak o kadar şey geçiyor ki her gün aklımdan. Ama içimden gelmiyor. Zaten hep bu "içimden gelmemeler" yüzünden hayattan müşteki değil miyim sürekli?

Dur

Söylen

Sinirlen

Atalet...

Dur

Söylen

...

"Aman be bari blogu da kapatayım gitsin" gibi bir düşünce de geçmiyor aklımdan hiç. Artık blog, kendimi iyi hissettiğim zamanları bekleyecek. Sevgiler...

Temmuz 30, 2007

Sıcakla kafayı bozanlara

Devlet Meteoroloji İşleri sitesinden, kimine göre lüzumlu, kimine göre lüzumsuz bir çizelge. Meraklısına, sıcaklık ve nem oranına göre hissedilen değerleri gösterir çizelge efendim:



Temmuz 27, 2007

BirabanoR'un gaz hali

Kaynama sona erdi, buharlaşıyorum.

Tatilden döneli de epey oldu; eskiden heyecanımı nasıl da yansıtırmışım blogumda bakıyorum da...

Şimdi ona bile mecalim olmadı.

Sıcak.

Bıktım. Terlemekten.

Yeter.

Haziran 24, 2007

Cehennem...

Saate şu an baktığımda 01.23 diyor. Yine aynı termometre ve nemölçerli Casio DQ-961 masa saatim, sıcaklığın odamda 30.1, nemin de %54 olduğunu söylüyor... Balkona çıktım nefes alayım diye; dışarının içeriden, sigara dumanı olmaması dışında bir farkı yok. Hülasa, gece vakti cehennemde yanıyoruz...

Bugün sabahtan beri doğru dürüst kıçımız yer görmedi. Bir kaç yeni eşya ve evde küçük yer değişiklikleri gibi görünen operasyon anamızı ağlattı. Temizlik kısmına takât kalmadı; yarın artık inşallah...

Buz gibi biram var ama hâlâ yanıyorum; evet evet...

Güncel: Evde sıcaklık 31.9 derece rekorunu kırdı. Nem %60'ın üzerinde... Şu an 29 Haziran'ın sabahın köründe (05.29) olduğumuz halde içerisi 31.2 derece ve nem %63. Allahın sırılsıklamım. Uykular haram. İmdat!

Haziran 18, 2007

Hayko N'ettin? :)

Son bir kaç gündür sürekli dinliyorum. Takıntı oldu. "Şurası şöyle olsa daha iyi olurdu sanki" tarzı ukalalıklar yapıyorum ama bence gayet nefis olmuş:

Hayko Cepkin - Tanışma Bitti

Albümü dinledikçe daha çok hoşuma gidiyor.

Haziran 13, 2007

Olanlar, bitenler...

Yine uzun zamandır ilgi gösteremedim, iki kelam edemedim canım blogumda... Zamansızlıktan dem vursam kendimle çelişeceğim, çünkü kısa süre önce şöyle bir düşünce beyan etmiş bir insan evladıyım, tercihler ve öncelikler hususunda...

Son uğrayışımdan bu yana olanlara kısa bir göz atalım:

- Güle Oynaya Online Marketing etkinliğinin ikincisini 29 Mayıs günü Çırağan Sarayı'nda gayet de nefis bir biçimde gerçekleştirdik. 200 civarında katılım oldu, görüş ve yorumlar da sevindirici...

- Lipton'un (sıcak çay) Harikalar Diyarı advergame kampanyasından sonra bu sefer de Ice Tea için hazırladığımız eğlenceli br başka advergame yayına girdi: Red Dive! Katılmak için
buradan buyrun. Nefis armağanlar var.

- Becel, Bosch, İş Bankası gibi yeni projelere dair çalışmalar yüzünden mutfaktan duman çıkıyor. Sadece bunlar olsa yine iyi...

- Ben yine meşgul, yine baş kaşıyamaz bir adam durumundayım. Televizyona bile bakamaz oldum, zaten TVC yorumlarımın azalmasından da bellidir zannımca.

- Tatil tarihi de yeri de her bir şeyi de belli ve hazırdır nihayet! 7 Temmuz'dan itibaren iki hafta boyunca su aygırı gibi denizden çıkmama niyetindeyim. (Elem tere fiş kem gözlere şiş!)

- Kronikleşen bel ağrımın lumbagomsu bir rahatsızlık olduğu teşhis ve tespit edildi. Tilcotil, Muscoflex ve B vitamini desteğiyle artık kımıldayabiliyorum. Amma velakin B vitamini lanet bir şey. Kokusu yetmezmiş gibi bir de sanki bana çok lazımmış gibi iştah açıyor (afedersiniz) şerefsiz.

- Doktorun dediğine göre iki küçük azı dişim "ex" olmuş. Önümüzdeki salı günü kökten girip kanırtacak Gökhan Beyciğim. (Diş operasyonlarından nefret ediyorum)

Sanırım bu kadar...

Mayıs 13, 2007

Memlekette yer aranıyor :)

Tatil yapacak yeni bir yer bakınıyordum, bıktım.

Neredeyse 5 senedir Çıralı'dayız. İstediğimiz tüm kriterlere uyuyor: Kalabalık değil, gürültü patırtı çocuk ağlaması zırlaması, şappidik animasyoncular yok, havuzlu bir mekân, denizi çok çok yakın (50 m) ve harika, ve ve ve saire...

Yeni yer bulamama hadisesi öyle bir raddeye geldi ki, Google Earth ile Türkiye sahillerini gezdim keşif için öyle anlatayım.

Huzur, nefis deniz, sükunet ve insani bir konfor kriterlerine uyan öneriler gelirse başım üstüne efem. yoksa altıncı sezon Çıralı'dayız bu Temmuz'da yine... Odile Otel ekibine selamlar. :D Mahir Bey iyisin yine :)

Bu arada burada hareket arayıp da bulamayanlar arada sırada "ciddimsi" blogumu da bakıversinler. Malum buraya daha nadir uğruyorum.

Nisan 30, 2007

Bir adam vardı...

30'lu yaşlardaki herkesin hatırlayabileceği bir adam vardı, ya siz hatırlar mısınız?

Esnaftı, memurdu, işçiydi, öğrenciydi. Yeşilçam'daki Münir Özkul'du.

Yaşamında iki büyük kavram vardı: Aile ve onur.

Fabrikasının sahibi milyardere gıpta etmez, aybaşı aldığı maaşla kıt kanaat geçinirken, sıcak yuvasında mutlu olurdu. Katıksız, saf mutluluk.

Onun idealleri vardı.

Milleti yönetenler de kendi gibi olsun yeterdi: Dürüst, adil, çalışkan, Cumhuriyet devrimi ruhunun mirasçısı, evlatlarının geleceğini düşünen, aydınlık, apaydınlık...

O, 'taraf'tı. İdealleri ile örtüşen her kişi ve kurumun tarafındaydı. Cahil olabilirdi belki ama bilinçli ve sorumluydu.

Bir gün, öldü. Cenazesinde herkes hakkını helal etti.

-/-

Aradan 25 yıl geçti. Yeni biriyle tanıştık.

Esnaftı, memurdu, işçiydi, öğrenciydi. Hollywood'taki Van Damme'dı.

Yaşamında iki büyük kavram vardı: Güç ve para.

Televizyonda gördüğü süslü yaşamlara gıpta eder, yaptığı işi küçümser, işine ve kazandığı maaşa lanet ederken hiç bir şekilde mutlu olamazdı. Katıksız, saf bir hasislik.

Onun umutları vardı.

Milleti yönetenler kim olursa olsun önemli değildi; yeter ki köşeyi dönsündü. Hırsız, rüşvetçi, yeşil, siyah fark etmezdi. Ona dokunmayan yılan bin yaşasındı.

O 'taraf'tı. Rakip takım taraftarlarını evire çevire döverdi. Kendi sevdiklerini sevmeyenleri tenhada kıstırası gelirdi. Cahildi ama uyanıktı.

Bir gün öldü. Cenazesinde herkes hakkını helal etti, timsah gözyaşlarıyla.

-/-

Cumhuriyeti seviyorum.

Her toplumun, lâyık olduğu biçimde ve kişilerce yönetilmesine imkân verdiği için cumhuriyeti seviyorum.

25 yıl boyunca, köşeyi dönme telaşına kapılıp yaşadıktan sonra, şimdi meydanlara toplanıp da Kuvayımilliye bayraktarı kesilenler, gerçekte neye lâyık olduklarını düşündüler mi hiç?

Hangisi ideallerinin peşinden koştu?

Hangisi, para ve gücün parıltısına kapılmadan ideallerini savundu?

Kapitalizme, emperyalizme karşı savaşanlar bugün sermayenin hasını yönetiyorlar.

Bugüne kadar neredeydiniz?

Ekranlardan akan suni yaşamlara özendirilirken gençlerimiz, siz neredeydiniz?

"Benim memurum işini bilir" diyerek hırsızlığa, çalıp çırpmaya, düzenbazlığa sevk edilirken halkımız, siz neredeydiniz?

Herkese tek ideal olarak "güç ve para" gösterilirken, okullarda eğitim denen kavram eriyip yok olurken nerelerdeydiniz?

Dağda Mehmet pusuya düşürüldüğünde BBG'ye SMS atan siz değil miydiniz? Ha, yoksa loto mu oynuyordunuz? Zengin koca peşindeydiniz veya...

Memleketin her köşesi bilfiil işgal edilirken neredeydiniz? Her yanımız ekonomik işgal altındayken siz de köşeyi dönüyordunuz değil mi?

Aman size bir şey olmasındı.

Tavşan boku gibi, aman sakın kokmayın, bulaşmayın.

Afedersiniz, özür dilerim.

Damarlarınızda biraz olsun mevcutsa Kemal'in dediği asil kandan, önce lütfen dönüp kendinize bakınız.

Acaba bu yönetimi alın terinizle hak etmiş olmayasınız?

Nisan 16, 2007

Ünlüler Kerhanesi!

'Zap'lamak da artık para etmiyor!

Nereye zaplarsan zapla, ünlüdür düşen son damla...

Efendim; özellikle cuma, cumartesi ve pazar günleri ekranlarımızı "ünlüler x" yarışmaları şenlendirmekte.

Büyük mutluluk...

"Patinajjjj, yerler yajjjj" derken, bir anda bülbül sesleriyle meşke başladılar, sonra raksa, sonra askerliğe, sonunda da sirkimin şovmenliğine...

Ne sirkimdirik iş be!

Vallahi ben süper bir format buldum. Buradan format üstadı Osmantan Bey'e çağrımdır, lütfen beni destekleyiniz:

"5 kadın ve 5 erkek ünlü, yine 5 kadın ve 5 erkek 'halktan' yarışmacıyla her hafta eşleşir. Yarışmacılar her hafta, bir tema üzerinde performans sergilerler: Oral, anal, straight, facial, vb. Zerrin Egeliler, Kazım Kartal, Şahin K, Sibel Kekilli ile konuk üyeler Rocco ve Jenna Jameson'dan oluşan jüri, yarışmacıların performanslarını yorumlar ve puanlar. Aynı anda, halkın SMS'leri de İSİM yazılarak 3169'a gönderilmesi suretiyle alınır. Programda, gangbang ve bukkake özel gösterileri de yer alır. Her hafta bir yarışmacı elenir ve ceza olarak anadan üryan halde 24 saat boyunca Eminönü Mısır Çarşısı önünde bağlanarak kaderine terk edilir. Kazanana pilli ve titreşimli altın Priapos heykelciği hediye edilir."

Valla para pul, telif melif istemiyorum. Yeter ki yapılsın.

Halkımız herşeyin en nefisine lâyıktır...

Şubat 15, 2007

Tercihler ve öncelikler

İnsanın hiç kendine ayıracak vakti olmaz mı? Olur... Hiç yok diyen yalan söyler. O nedenle biri, bir şeyi "vaktim olmadı" bahanesiyle yapmıyor ve savuşturuyorsa bilin ki o şey her ne ise vakitsizlikten değil, kısıtlı vakit içinde öncelik verilmediğinden dolayı yapılmamıştır.

Binaenaleyh efendim, buralara bu aralar yazamamam gerçekten de bu sebepledir. Zaten her gün azıcık kendime ayıracak vaktim oluyor ve açıkçası o vakti de yazı yazarak harcayasım, içimi dökesim, hayatımı yansıtasım gelmiyor, gelemiyor. Zaten canım burnumda hayat gailesiyle...

Arada sırada gaz gelmiyor değil, eh artık o "gaz" geldikçe ben de iki kelam ediyor olacağım mutlak.

Sevgiler,

Ocak 04, 2007

33,0000

Otuzlu yaşlarımın ilk yarısındayım; yaşımı gösterir sayının birler basamağındaki rakamın bir bir büyümesi korkutucu değil henüz... Ama ilk kez bu sene, onlar basamağı 3, birler basamağı 4 olunca, onlar basamağının da 4 olmasına çok yaklaştığımı hissedip ürperdim inceden...

Demek hayat böyle bir şey...

"Umutlarla heveslenip, hayat gailesiyle meşgul olmaların toplamı..."

Evet, bugün itibariyle sayaç attı, 34'e basmış bulundum. Kendimi bu vesileyle tebrik ediyor ve şimdiye kadar yaşadığım yaşların şahı ve dahi padişahı olacak muhteşem bir yeni yaş temenni ediyorum.

Doğum günü armağanlarınızı nereye göndereceğinize dair sorularınız için mesaj bırakabilirsiniz...

:)

Foto: BirabanoR 2,5 - 3 yaşında...

Ocak 01, 2007

2007 mi? Yuh diyorum ben...


Uzay 1999 diye bir dizi izlerdik, zevkten geberirdik.

Ulan tam 8 sene geçti hâlâ şöyle bir ağız tadıyla uzay gemisi kullanabilmiş değilim.

Maya diye bir kadın vardı orda streç lateks kılıklı. O da yok meydanda...


Görenine hatırlayanına rastlamadım, hatırlıyorum diyen beri gelsin; bende bu Uzay 1999'un aile oyunu da vardı... Monopoly ve benzeri oyunlar gibi işte... Zar atttıkça oyun tahtası üzerinde ilerliyorsunuz, geldiğiniz karelerde ne deniyorsa yapıyorsunuz, kart çekiyorsunuz gerekirse; aha işte ondan.

Ayrıca parmak kadar çocukken hesap makinesiyle sürekli 2000 - 1974 işlemini yapardım ki göreyim o görkemli yaşımı 2000 senesindeki: YİRMİALTI.

Oha derdim; vay be... Kesin çoluk çocuğa karışırmıştım, kırmızı bir arabam olurmuştu...


Nah!

Uzay 99 bana tam 8, 2000 yılı ise tam 7 yıl uzakta....

Çoluk çocuk yok ama evliyim.

Kırmızı arabam yok.

Üstelik tam tamına 33 yaşındayım -ki 3 gün sonra 34'e basacağım-

Hayat böyle bir şey değil mi zaten? Gelecek hakkında hayal kurarken yaşadıklarımız işte...

Geride kaldıktan sonra, daha bu sabah gördüğünüz rüyadan bir farkı kalmıyor hayat boyu yaşadıklarınızın.

O halde bunca çaba ve kasma niye?

Hep derim, "hayat şimdidir..."

Mesela ben şimdi 6 bira şiddetinde alkollüyüm, çişim var, karımla başbaşa güzel bir yılbaşı geçirmenin mutluluğu içindeyim ve yılın ilk blog mesajını yazıyorum.

Bunlardan dolayı mutluysam hayat güzel demektir.

Ya sizin "şimdi"niz nasıl şu an?

Herkese mutlu "şimdi"lerle dolu bir yıl diliyorum efem...