Kasım 01, 2006

Yaşarken de gariban, ölürken de gariban...

Unuturuz işimize gelmeyen her şeyi. Milletçe sahip olduğumuz en önemli ortak özelliklerden birisi değil mi bu?

İşine gelmiyor mu? Salla!

Zelzele olmadıkça zelzele yalan.

Unutuveririz.

Hemen.

Anında.

Bir zelzele sonrasında başladı yine "Büyük İstanbul Depremi" laflamaları...

Öyle bir gerçek yoktu ya, işimize gelmiyordu ya, mecburen hatırladık.

Efendim derler ki İstanbul da bu felakete hazır değil, vatandaş da hazır değil.

İşte vatandaşın hazırlıksızlığı mevzubahis olunca damarıma basılı basılıveriyor.

Bre densiz deyyuslar!

Kazandığı üç kuruşla zar zor geçinen, başını soktuğu binanın depremde çökmesini bir yana bırakın, hayatta her şeyi göze alarak yaşayanlar ne yapsın? Nasıl önlem alsın?

Mühendis çağırıp evine takviye kiriş ve kolonlar mı yaptırsın? Yoksa bin lira daha fazla harcayıp sağlam bir eve mi taşısın ailesini?

Her konuda olduğu gibi depremde güvenerek oturulacak bir evde yaşama konforunu yine maddi refaha sahip kesim yaşıyor maalesef kentimizde.

Sosyal devlet mi dediniz?

Peh!

Gariban ölse de gariban, yaşasa da gariban...

Rezidanslarda mukim halkımız çok yaşa!

Diğerlerinin ruhuna el-Fatiha!