Şubat 02, 2006

Konuşacak ve susacak çok şey var...

Siyaset Meydanı'nda tartışma... Konu, magazin gazeteciliği...

Bir tarafta basın, bir tarafta akademisyenler ve ünlü simalar, seyirci olarak da iletişim fakültesi öğrencileri.

10. dakika itibariyle izlemeyi bıraktım. İçim sızladı. Konuşacak ve susacak o kadar çok şey var ki...

Okan Bayülgen anlatmaya çalışıyor. Anlamak niyetinde olan yok ki? Sen kiminle tartışıyorsun? Kime laf anlatma gayretindesin?

Bu millet, bir jenerasyonu kaybetmiş, eğitim kan ağlıyor, siz daha çok sebep ararsınız!

Üniversite mezuniyeti, üzeri imzalı manasız bir kâğıt parçası sahipliğinden ibaret olmuş.

Genel kültür: Sıfır.
Araştırmacılık: Sıfır.
Ahlâkî değerler: Sıfır.
Yazılı ve sözlü olarak düşünce ifade etme kabiliyeti: Sıfır.
Tartışma kabiliyeti: Sıfır.

Akıllarda tek soru: "En kısa yoldan köşeyi nasıl dönerim?"

İçinde bulunduğumuz vahim tabloyu şu anda düzeltmeye karar versek, herşeyiyle mükemmel bir düzen kursak ve hemen bu yönde canla başla çalışmaya başlasak bile neticesini almamız en az 30 sene sürecek, kimse farkında değil!

Okumuşu aslında vasıfsız, okumamışı ise potansiyel suçlu olan bir nüfus geliyor.

Diplomasında yazan branşa dair soru sorduklarım bana boş boş bakıyor...

Geceyarısı penceremden dışarı bakıyorum, ya birileri birilerini dövüyor ya da mahalle içinden 80 km/s hızla bir araç geçiyor...

Hava sıcaklığı sıfır dereceye yakın, TEM gişelerinde 3 küçük çocuk, yalınayak gül satıyor. Fazla değil, 5 metre ötede bir adam "Çocukları sevindirin" diyor; oyuncak satıyor o da...

Ben her gün bunları yaşıyorum, siz "magazin niye böyle" diyorsunuz...

Böyle...

Hayat böyle sürdükçe, böyle...

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...