Eylül 25, 2005

Memleket ahval ve şeraiti üzerine gevelemeler...

Boku çıkıyor...

"BBG" ile başlayan ve vatandaşlarımızın dedikodu ve 'voyeour' meraklarını tatmin etme başarısını göstererek '70 milyonun sevgilisi' olan program formatının klonları, mezun ettikleri onlarca hasta ruha geçtiğimiz günlerde bir kayıp ekledi: Ata

Yıllarca emek vererek 'tanınır' olan insanların bile taşımakta zaman zaman zorlandıkları bir yük olan 'sokakta parmakla gösterilme ve özgür bir hayat yaşayamama' duygusunu sırça dayanıklığında bünyelere yüklediğinizde karşılaşacağınız netice budur.

Hele beklentileri varsa ve hayalleri yıkıldıysa...

Dün televizyonda cenaze görüntülerini gördüm.

Utandım.

Aynı oksijeni soluduğum, aynı toprağın ekmeğini yediğim insanlardan...

Bugün: İlk bölüm: Hayaller gerçek mi olacakmış her neyse, o işte... Vitrinde yine Ebru Akel hanım kızımız...

Meşhur olma sevdasında bir ev dolusu kız, erkek, ve 'sözde' anne...

Ders almayı bilmiyoruz sanki... Unutkanız, unutturulanlarız...

Yazık!

Takıntı (update - III)

OGame bünyeyi yemeyi sürdürüyor yolu buraya düşen sayın okuyucular...

1.000 puana yaklaştığım şu evrede, iki sömürge gezegeni sahibiyim lâkin ortada ne doğru dürüst bir savunma, ne de bir filo var. Bilimsel araştırmaya kastırmaktayım henüz. Hoş, kimseye saldırasım da yok; şöyle barışçı bir imparator olmak mümkün değil mi acaba bu oyunda? Biliyorum çünkü başıma geleceği; eşek yüküyle filo bastıktan sonra filom yok olursa ya da yüz binlerce madenim yağmalanırsa bende motivasyon falan kalmayacak, oyun moyun da yalan olacak...

Daha evvel de söylediğim gibi, heves işte...

"Zaman öldürgeci"

Zaman gibi çok değerli, biriktirilemez ve telafi edilemez bir kavramın öldürülecek en son şey olması gerektiğini bilen birisi için bu ne büyük bir çelişkidir değil mi?


Yıkılmadım, ayaktayım :)

Uykusuz geçen günler, sabahlamalar, haftasonu - tatil nedir bilmeden çalışmalar sona erdi. Ya da ben öyle sanıyorum...

Uzun zamandan beri evde geçirdiğim ilk cumartesiydi bugün. Nasıl bir yorgunluksa artık, sürekli uyumak istiyorum.

Bu arada, biri ilkbahar, biri de sonbaharda olmak üzere senede iki kez yoğun bir depresif ruh haline girdiğimi bugünlerde kendime itiraf etmiş vaziyetteyim. Müzmin bir sıkıntı, hiç bir şey yapmak istemeyişler, lüzumsuz asabiyet, baş ağrısı, uyku arzusu, ne ararsanız var!

Neticede: Yaşıyorum ve nankörlük etmeyeyim ki mutlu ve huzurluyum. Özellikle evimde!

Not: Geçmiş olsun komtanım! Geçen hafta ben de ilaçlarla ayakta atlattım mereti; teğet geçti hastalık...

Eylül 19, 2005

Kayışı yakmaya devam...

Hâlâ aşağıdaki resimdeki gibiyim... Uzun zamandır böylesine 'ölesiye' çalışmamıştım. Ne zihnimde ne de bedenimde hal kaldı...

Görünen o ki bu 'delilik' bir sonraki pazartesiye dek sürecek.

Üstüne üstlük bir de hasta oluyor gibiyim. Şirkete bir mikrop bulaşmış ki herkes bu halde...

Bu kadar laf ettim, ayın 17'sinde Ebru'nu doğum günü olduğundan hiç bahsetmedim! Bu denli kayış koparan bir meşguliyetin içinde olabilecek en iyi doğum günüydü... İkimiz için de güzel bir gün oldu. Hoş; ancak saat 18'de ofisi terkedebildik ya, neyse...

:)

İyi ki doğdun, iyi ki varsın!

Eylül 14, 2005

Olacağı budur!

Deliren Ben!



Aha işte bu haldeyim...

Takıntı (update - II)

O kadar dedim beni bulaştırmayın diye...

Her takıntı, sonrasında "ulan neden bununla boşa vakit harcadım?" şikayetini de beraberinde getirir, biliyorum fakat elimde değil...

OGame takıntısı tüm hızıyla sürüyor. İşler deseniz fena derecede yığılmış vaziyette. Beynim süngere döndü, kayışlar koptu, makine su kaynattı. Bugünkü maç da yeteri kadar can sıkıcıydı. Asıl can sıkıcı olan da sanırım yarın saat 7.30'da kalma zorunluluğu olsa gerek.

Oysa ne güzel biramı içiyor, sigaramı tüttürüyordum...

Eylül 12, 2005

Zor bir hafta daha (netekim!)

Okullar açıldı; trafik keşmekeş... Bir araba dolusu iş var... Canım sıkkın...

12 Eylül'ün yıldönümü de kendisi gibi uğursuzmuş netekim!

Eylül 11, 2005

Amaan!

Sevmedim bu haftasonunu...

Cuma, cuma gibi geçmedi zaten; ertesi günü tatil olmayan cumaya cuma denir mi ki zaten?

Cumartesi 18 civarı işten eve geldim, biraz takıldım, sonra Ebru annesine gitmişti oradan geldi, yemek yedik, sonra da oturduk DVD Sokağı'ndan gelen DVD'lerden Cem Yılmaz'ı seyretmeye... Son 20-30 dakika içindeyiz, bir baktım Ebru uyumuş. Gitti yattı. Ben sözde seyretmeye devam edecektim. Saat 1 falandı. Neyse lafı uzatmayayım; bir gözümü açtım ki saat olmuş 5.45!

Kanapede iki büklüm sızmışım. E hani nerede haftasonu formatı? Bilgisayar, oyun bira falan?

Yalan oldu...

Kalktım, kahve yaptım, çamaşır astım, 7 küsürde Ebru'yu uyandırdım, sonra dayanamadım bir posta daha uyudum. Sersem gibi uyandım 11'de yeniden. Uyandım derken, benim kendi kendime uyandığım hiç görülmüş mü? Tabi ki uyandırıldım. :)

Hadi kahvaltı, hadi ikinci DVD (Event Horizon) derken film sonrası bu sefer de Ebru uyudu.

Bitti mi haftasonu? Evet.

Üstelik bu gece evde çalışmam gerekiyor.

Dedim ya, sevmedim bu haftasonunu diye... Haksız da sayılmam değil mi ama?

Eylül 10, 2005

Takıntı (update)

11. Evren, 2:382:4 koordinatlarına deuterium ve kristal yardımlarınızı bekliyorum.

;)

Yeni takıntı...

Aslında aylar öncesinden biliyordum fakat bulaşmaya cesaret edememiştim. Bir takılırsam fena takılırım diye... Kaçamadım. Bizim şirketten arkadaşlar da bir ittifak kurmuşlar, karşı koyamadım daha fazla...

OGame diye bir web tabanlı oyundan bahsediyorum. Aslına bakarsanız ortada ne görsellik var, ne de gerçek anlamda bir aksiyon. Gelin görün ki hakikaten fena takıntı yaratıyor.

11. evrende, tabi ki BirabanoR gezegenini yöneten ve misket ittifakına dahil bir baron olarak gelişme sürecindeyim hâlâ... Sağolsunlar ittifaktan arkadaşlar metal ve kristal yardımı yapıyorlar da normalden daha hızlı kalkınıyorum.

İş aldık başımıza valla!

Eylül 08, 2005

Fazla mesai

Dün gece için evimde, bir tarafta bira bir tarafta sigarayla yapacağım Ukrayna maçı izleme keyfi planlarım, gece 10 küsüre kadar ofiste çalışmam nedeniyle fena halde suya düştü. Ha, şirkette maç esnasında kimse çalıştı mı? Hayır. Herkes TV başındaydı. Ben dahil. Aynı keyif değil ama neyse...

Bu aralar böyle... İşler çok sıkıştı, çok.

Eylül 06, 2005

Tutamıyorum zamanı*

İnternette gazetelerden haberleri okurken, Efes Cup'ta Milli Takımımızın birinci olduğunu öğrendim. Şöyle bir kadroya baktım. Mirsad'ı da sayarsak 2'si aktif 3 tane NBA tozu yutmuş adam var. İbrahim gibi Avrupa'da büyük işler yapmış bir basketbolcu var. Diğerlerinin de hepsi genç ve yetenekli... Üstelik 12 kişilik takımdan 11'i sayı atmış.

Nereye mi geliyorum? İşte ancak ve ancak Balkan Şampiyonası gibi uluslararası (!) bir platformdan hatırladığım bir takım: Dı dı dı dın! Flashback!

Emir - Efe - Erman - Aytek - Aliço

Böyle bir beşi seyrettiğim için kendimi yaşlı hissetmeli miyim?

İnsanı daha 33'e basmadan yaşlı hissettiren bu çılgın çağda mı bir sorun var yoksa?

* Kenan Doğulu'nun bir şarkısıdır, güzeldir de üstelik.


Eylül 05, 2005

Sabaha 6 saat...

Nedense bu aralar sürekli tembellik edesim var... Halbuki koskoca ve dopdolu yeni bir 'lanet' pazartesi iş gününün başlamasına topu topu 8 saat var.

Benim de uyuyacak 6 saatim!

O halde vakit ziyan etmeden yorgancı balosuna koşmalı!

Eylül 04, 2005

Maç mahzunu...

Dün kütük gibi devrilip uyudum. Dizim deseniz düzeliyor gibi görünse de hâlâ yolda rahat yürümeme izin vermiyor. Aksak...

Bugün ise tam uykuluk bir gündü. Kapalı, yağmurlu, uyumasanız da TV başında çay içerek Türk filmi izleyebileceğiniz günlerdendi diyelim...

Saat 15.00 itibariyle Ebru'nun ne zamandır sineye çektiği Blog damarı kabardı. Nitekim saat 19.30'a kadar hiç durmadan ona Blog hazırladık. Ben çatıyı çaktım, o da 'hammaliyesiyle' uğraştı açıkçası. Merak buyuranlar buraya tıklayabilir. Yanda da linki var zaten. Sabit. Yakın akraba (!) kıyağı :)

Günün akşamına heyecanlı girmiştim. Milli heyecanlar beni çektiği için, şu Danimarka maçını da pek bir hevesle bekliyordum. Ne oldu?

Spor yazarı edasıyla ahkâm kesecek değilim lâkin yazık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama itiraf edeyim ki cillop gibi galipken uzatma dakikalarında gol yeyince bok gibi kalakaldım.


Şimdi de ertesi gün işe gidilmeyecek bir tatil gecesini azami keyifle geçirme uğraşısı içindeyim.

Nasıl olacaksa?

Eylül 01, 2005

Sakatlık...

Dizim artık ağrımıyor ama sol ayağım da dahil olmak üzere ellerim bile şişti nedense... Ödem vücüda yayıldı; sonumuz hayır olsun :)

Bakalım; bugün biraz evde çalıştım, belki işe gidebilirim yarın. Benden pek beklenecek laf değil ama evde boş boş oturmak fena içimi sıktı...