Benim alanım futbol yorumculuğu falan değil. Zaten deli gibi takım tutan bir adam da değilim. Çocukluktan gelen bir Fenerbahçelilik var serde ama Avrupa arenasında her Türk takımını ayırım yapmadan aynı duygularla desteklerim.
Bir perşembe gecesine renk katacak bir unsurdu bu geceki maç. Hani bira, cips vs. Anlarsınız...
Oturdum, başladım seyretmeye...
Bir futbol maçında bir takımın gol atması için topla ceza sahası yakınında ya da içinde buluşması gerekir değil mi? Var mı başka bir yolu? Varsa da ben bilmiyorum. Peki bunu nasıl yapacaksınız?
Topu ileriye taşımayı becererek.
Ya bu nasıl olur?
Artık "bilmemkim topu aldı, 86 kişiyi çalımlayarak ceza sahasına girdi ve şutunu çekerek golünü attı" devri çoktan bitti. Ya efendi gibi isabetli kısa paslar ve ver-kaçlarla dalacaksın, ya kanatlardan sıfıra inmeye çalışıp ortalar çakacaksın, ya da isabetli uzun paslarla oyunu açacaksın.
Bunların hiç birini beceremezsen ne olur? Aha işte bu olur!
İyi, tamam, bunları becermek lazım ama bununu yolu yordamı nedir peki?
Cevabı vermek için futbol âlimi olmaya lüzum yok.
Eğer bir takım, karşı takımın alan savunması içinde orta sahasını kaybediyorsa ve ileriye defans adamlarıyla uzun toplar çıkarmaya çalışıyorsa olmaz...
"Aman pas yaparak yerden sağlam gidelim" deyip de dallamaca pas hataları yapıyor ya da arka arkaya 4-5 isabetli pas yapamıyorsa olmaz...
"Bari topu daha yarısahadan çıkmadan evvel top tutabilen, yaratıcı ve pas yüzdesi yüksek bir adamla buluşturalım, o yönlendirsin oyunu" deyip de o adam bu sorumluluğu alamıyorsa o da olmaz...
Neticede Anelka ne yapsın, Nobre ne yapsın? Kim onlara ters bir laf edebilir? Ederse eşektir.
Aurelio büyük adammış. Atağa kalkan takıma büyük faydaymış. Karşı takım ileri çıkarken orta sahada basmakta ustaymış. Oyunu açma konusunda üstadmış. Budur bugünden çıkan netice...
Alın size Fenerbahçe...
Şu Selçuk ne zaman bizi utandıracak? Futbol IQ'su yeterli mi acaba bizi utandırmaya? Sanmam. Maç boyunca olmadık pas hataları yaptı, ileriye kendisinden beklenen topları çıkaramadı, oyunu okuyamadı, bizi "ah Aurelio" diye ağlattı.
Yine de bir ara seyirci tarafından yuhalanması da tasvip edilecek bir şey değil. Hoş; sonra taraftarların geri kalan kısmı "Selçuk, Selçuk" diye gaz verdi ama genel temayül Selçuk'un odun olduğu yönünde... Haksız da sayılmazlar hani.
Ah Serkan vah Serkan... Hızlı koşuyor diye kanat oyuncusu olunsa Süper ligde onlarca lisanslı futbolcu tavşan ve çita olurdu. Ama yok. Niye? Çünkü onlar da senin gibiler... Hele hakemin kıyağıyla yırttın kırmızıdan ya; diyecek şey yok. Ha, bu hatanın hırsıyla çekildin kenara; hiç de matah olmayan Mehmet sürüldü sahaya... Taktik bir değişiklik miydi bu? Hayır, sadece 'otorite'nin bir cezasıydı.
Bir kaç çift söz de Alex'e... Ağzı olan konuşuyor Alex hakkında ama kimse onun bir Hagi ya da basketbolda Naumoski gibi lider ve sorumluluk alan tarafı olup olmadığını sorgulamıyor. Ben neyleyeyim sorumluluktan kaçan yeteneği? Defansın önüne top almaya geliyor, sanıyorsunuz ki "bu selçuk tam bir odun; bari ben çıkarayım topu" diyor... Hayır kardeşlerim, hayır; adam tek pas Luciano'ya dönüyor tekrar... Yaa, işte büyük futbolcu... Aynı 'büyük' futbolcu "yer mi yer" diyerek penaltıya sahtekârca yatıp sarı kartı suratına yemiştir ayrıca bu maçta...
Tuncay'a keşke bir çift laf edebilsem... O adama alan bırakmazsan olay biter... İşte Tuncay sotumluluk alan hırslı bir adam ama adım atacak yeri yoktu, üstelik yeri de doğru değildi maç düzeninde...
Nobre deseniz çabaladı delicesine ama netice nafile...
Anelka ise yeteneğini belli ediyor. Ceza sahası içinde top ayağına gelse her şartta çakacağı kesin. Ama bugün fena blok yedi...
Dikkat ettiyseniz defansın kanatları atağa kalkınca bir ara şahlandı Fenerbahçe; Bir yandan Ümit, bir yandan Önder... Ama yemedi, hemen mantar tıkadı Zaragoza kanatlara...
Kim ne derse desin, odun da olsa Servet'in mücadeleci ruhuna şapka çıkarıyorum. Bir pozisyonu -baktı yardım eden yok- kendi ceza sahası önüne taşıdı ve bir şut çıkardı. Kaleyi de buldu hani. Zayıftı gerçi... Atakları kesti; hata yapmadı. Hele bir pozisyonda üç topu birden kendini yerlere yatarak kovalaması ve ardından haksız bir sarı kart görmesi vardı ki ben bile sinirlendim.
Luciano ise bence takımın en iyisiydi. Defanstan 'mecburen' uzun pas çıkaran ve bunu adam gibi ve isabetli yapan, gerektiğinde atağa başarıyla katılan, oyunun başında bir pozisyonda ısrarla kaleciyle hava topuna çıkarak kendini yırtan o değil miydi?
Zaragoza ise "aman gol yemeyelim, olursa atarız bir tane" taktiği güttü ve becerdi de...
Bu tip alan bırakmayan takımlara karşı maç kilitlenince ancak üç yolla gol olur: 1-Karambol 2-Bireysel yetenek 3-Duran top
Duran toptan gol oldu.
Bre ey gafiller; o adam cezasahasının hemen sağ içinde bomboş ne yapıyordu?
Zaragoza iyi pas yaptı, ayağa oynadı, oyunu riske etmedi, iyi kapandı... Daha ne yapsın?
Ama kapalı bir Zaragoza, açık bir Zaragoza'dan daha zor. Eğer biraz açılır ve boş alan bırakırsa Fenerbahçe onlara İspanya'da gol atar. Ama yer mi? Onu bilemem...
Herkese geçmiş olsun. Diyecek söz yok. Kına yakan Galatasaraylılar da umarım bir gün benim onların UEFA final maçında sevinçten ağladığım gibi Fenerbahçe de olsa bir Türk takımını Avrupa'da desteklemeyi öğrenebilirler.
Daha rövanş var. Hadi hayırlısı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder