Ocak 20, 2005

Yee Teee Leee!

Neredeyse bir buçuk iki yıldır biliyorduk YTL mevzuunu ama hiçbirimiz gerçekliğine tam olarak inandıramamıştık kendimizi. Ta ki otomatik para çekme makinelerinden ellerimize o sıfırsız, hafif, kuş gibi YTL’ler düşene dek. A-ha! Vallahi de yapmışlar!

Hatırlıyorum... 50 ve 25 kuruşlardan mürekkep bir kaç lira az işimi görmezdi bakkalda... Çiklet, şeker, bilirsiniz işte; çocuğun en sevdiği ‘zamazingo’lar...

Enflasyonun en sevdiğim kısmı da buydu! Bu sayede benden 10 yaş ufak olanlara bile “bizim zamanımızda...” diye başlayan cümleler kurabiliyor ve bu tip hikâyeleri ‘Hulusi Kentmen’ edasıyla, ballandıra ballandıra anlatabiliyordum. Havamı söndürdün be Ye Tee Leee!

Cümleten tekrar kuruşa döndük; artık kuruştan bahsedince kimse bana “vay bee!” demeyecek. Olsun, ben de Bebek’te çatır çatır tuttuğumuz en alâ balıkları, dedemin “amaan, bunlar denizin çekirdeği” deyip beğenmeyerek tekrar denize attığı istavrit ve izmaritleri anlatırım. Ama, ama, şu YTL meselesi hakikaten sarsıcı oldu benim için...

Neredeyse bir buçuk - iki yıldır biliyorduk YTL mevzuunu ama hiçbirimiz gerçekliğine tam olarak inandıramamıştık kendimizi. Ta ki otomatik para çekme makinelerinden ellerimize o sıfırsız, hafif, kuş gibi YTL’ler düşene dek. A-ha! Vallahi de yapmışlar!

Biliyorduk olacakları belki ama kimse psikolojik olarak kendini hazırlamamıştı. Nitekim sistemde, işleyişte, ekonomik boyutta bir sorun olmadı ama vatandaş sudan çıkmış balığa döndü! Bakın kaç gün oldu YTL geleli ama hâlâ şunlar oluyor:

- Bu ne abi?
- Yeni Lira!
- Anaa! İlk defa gördüm de... 1’lik 5’lik 10’luk gördüm de bunu ilk defa görüyorum. Ehe ehe! Ne komik olmuş bu 20’ler... Ehehe sahte gibi...
- ...
- ... (parayı evirir çevirir)
- Şşt! Usta!
- Buyur?
- Para üstünü vermeyecek misin?
- Abi bende o kadar yeni para yok ki...
- Ha?
- Abi beş dörtyüz tuttu, sana on dört altıyüz vermem lâzım, hmm o da ne yapıyor, işte yuvarlak ondört buçuk ye te le di mi abi?
- Evet?- İşte bak bende on bir var sadece...
- E kardeşim eski paralardan versene?- Olur mu ki öyle?- ...

Bu ve benzeri olaylar şaka gibi ‘gerçek’ler ama bu hengâmede insanı güldürmeyecek hadiselerin olması da kaçınılmaz. Ortam uyanıkları çıkacak, milleti kazıklamaya çalışanlar olacak, helâl süt emmek istemeyenler yaşlıyı, körü, garibi kandıracak...

Ben derim ki, bu dönemde aman annenize, babanıza, dedelerinize, ninelerinize sıkı sıkı tembih edin; dikkat etsinler. Sırf kazıklanmamak için değil tabii; insanlık hali, bir ufak karışıklık bile can sıkabilir. Hatta alın her YTL’den birer örnek, alıştırma yapın bir süre... Sonra “evladım bak şöyle yaptım şöyle oldu, yaşlı buldular kandırdılar” diye sizin başınız ağrır; söylemedi demeyin!

E tabi size de bir tavsiyem var: Sabır...

Müsaadenizle bir de ricam daha var hepinizden:

Dünyanın en ‘paçavra’ parası bizimkiler değil miydi? Yırtık pırtık, pis, buruş buruş, mikrop yuvası... Kimi zaman bantlarla onarılmış, köşeleri uçmuş, çamaşır makinesinde yıkanmış, ütülenmiş...
Bu YTL, bizi de yenilesin istiyorum. Yepyeni, jilet gibi paramıza bari bu kez iyi bakalım... Özenle cüzdanlarımıza yerleştirelim, buruşturup cebimize atmayalım. Madem bu sıfırlar ‘paramızın saygınlığı geri gelsin’ diye atıldı; biz de gerekli saygıyı ona çok görmeyelim...

Selobantla yapıştırılmış bir dolar banknotun geçerli olabileceği dünya üzerinde bir yer biliyor musunuz?

Ben bilmiyorum...

O halde aramızda pis, yırtık YTL geçmesin bundan böyle...

Siz ne dersiniz?



Yazımın bulunduğu orijinal kaynak için buraya tıklayın

Hiç yorum yok: