Ocak 20, 2005

Nezaket de kim?

Nezaket Hanım vardı, bizim bir aile dostu... O nedenle çok aşina olduğum bir isimdir Nezaket... ‘Nazik olmak’tan gelen nezaket ise apayrı bir konudur ki, bana bir dokunun bin ah işitin!

Her kim eski İstanbullulardan bahsederse bahsetsin, karayelden esen sert nostalji rüzgârlarını da arkasına alarak yapacağı ilk yorum: “Ay pek kibardı, pek saygılıydı o zamanın insanları” olur.

Yalan da değil ki...

Pera’ya çıkarken grandtuvalet giyinmeler, şıkır şıkır şapkalar, kolalı gömlekler, ‘siz’li ‘biz’li diyaloglar...

Maçlarda bile en büyük küfür neymiş biliyor musunuz?
“Ha-kem! Gözüne gözlük! Ha-kem! Gözüne gözlük!”

Tamam; yine böylesine bir ‘nezaket topacı’ haline gelelim, ‘sevgi yumağı’ olalım, ‘sayalım sayılalım’ diye ütopik hayallerin peşinden koşmayacağım. Ama...

Tutup da şehrimize ‘dünya kenti’, ‘metropol’, ‘dünyanın en güzel şehri’ demeyi biliyoruz ama bir şehre karakterini kazandıran en önemli unsuru hesaba katmayı unutuyoruz nedense: Yani, insanı! Sizi, bizi, hepimizi...

İnsanları ‘kent görgüsü’nden nasibini almamış bir kent nasıl dünya kenti olur?

Olmaz...

Dediğim gibi, “adab-ı muaşeret kaideleri’ni cilt cilt kitaplar hatmederek yalayıp yutmamız gerekmiyor.

Azıcık duyarlılık ama yahu; birazcık...

İşin kötüsü, bu kentte kibar ve saygılı olursanız kaybeden siz oluyorsunuz... Örnek çook! Alın size bir sürü vaka... İbret alın da yanlış yapmayın...

Kabahat: Otomobille ara yoldan ana yola çıkmak için sinyal yakıp birinin yol vermesini beklemek
Netice: Sabaha kadar öyle beklenir
Doğru hareket: Sinyal minyal takmadan kafayı caddeye daldırmak; birisi ‘laga luga’ yaparsa dikiz aynasından el kol hareketleri eşliğinde küfür etmek.

Kabahat: Ara yoldan anayola çıkacak araca durup yol vermek.
Netice: Arkadan en az biri taksi olmak üzere birçok araç kornalara asılır. “Yürüsene kardeşim” girizgâhıyla sülalenize sövülür.
Doğru hareket: Yol vermemek.

Kabahat: Taksiye binince ‘günaydın’ demek.
Netice: “Nereye abi anlamadım?”
Doğru hareket: Esentepe!

Kabahat: Metronun yürüyen merdivenlerinde, sol tarafta kımıldamadan duran şahıstan sağa yanaşmasını rica etmek.
Netice: “Yürüyen merdiven bu kardeşim! Yürümek istiyorsan yandaki merdivenden çık!”
Doğru hareket 1: Durmak
Doğru hareket 2: Omuz atarak geçip gitmek

Kabahat: Sizin suçunuz olmasa bile, yolda ya da markette biriyle çarpışınca nezaketen özür dilemek
Netice: Aval aval suratınıza bakılır.
Doğru hareket: Küfretmek

Kabahat: Apartman sakinleri rahatsız olmasın diye günün belli saatlerinde müzik ve televizyonu kısık sesle dinlemek/izlemek
Netice: Gece sabaha kadar gürültüden uyunmaz; tam uyunmuşken de matkap sesiyle uyanılırDoğru hareket: Kafaya estikçe son ses takılmak, ihtilaf vukuunda ise bik bik öten şahıslara kafa atmak.

Kabahat: Kenara çekmiş bozulan bir araca yardım için durmak.
Netice: Soyulursunuz.
Doğru hareket: Umursamamak

Kabahat: Maç sonrası rakip taraftarı tebrik etmek
Netice: “Ehehe nasıl koyduk di mi?”
Doğru hareket: “Yaktı ulan hakem bizi! Kesin penaltıydı o! Yuh be yazıklar olsun size!”
...

Dedik ya; örnek çok!

Vallahi eski Pera’yı özlüyor değilim; ama herkesten biraz daha nezaket beklemek hakkım değil mi?

Nezaket mi kim dediniz?
Haa, Nezaket mi? Eski bir aile dostu işte...


Yazımın bulunduğu orijinal kaynak için buraya tıklayın


Hiç yorum yok: