Ağustos 31, 2005

Toplumsal cinnet eşiği...

Enflasyon düşmüş, siyasî istikrar söz konusu, memlekette F1 ve Universiade gibi dev organizasyonlar yapılıyor, ekonomik kriz mriz yok... Lâkin davulun sesi uzaktan hoş geliyor! Çıldırmaya az kaldı, doktor nerede?

Deşarj olabilmek için bahane arıyoruz!

Maç mı var? Stadyumlara doluş, bağır, çağır, rakip taraftarla kafa kol kavga et, deşarj ol!

Uğurlanacak asker mi var? Gecenin bir yarısında, hastası, yaşlısı, bebesi rahatsız olur diye düşünmeden yüklen kornalara, caddelerde terör estir, deşarj ol!

Düğün mü var? Sarıl silahlara, boşalt şarjörü havaya, kazayla biri vurulur mu diye dert etme; deşarj ol!

Biri hakkında şikayet mi var? Suçun sabit olup olmadığını umursama, kolluk kuvvetlerine de işi bırakma; taşla, sopayla, bıçakla saldır; linç et, deşarj ol!

Nümayiş mi var? Efendi gibi, demokrasinin getirdiği hak ve özgürlüklerin sınırı kimin umurunda? Yak, yık ortalığı; dükkânların camlarını indir aşağı, arabaları ters çevir, polisle çatış, deşarj ol!

Hayırdır?

Bu kadar mı doluyuz?

Bu kadar mı boşalmaya ihtiyacımız var?

Nedir bizi böylesine patlayasıya şişiren gaz?

Korkuyorum bayanlar baylar, korkuyorum...

80'ler ve müteakip yıllarda hep bir övünç kaynağı ve Avrupa karşısında büyük bir avantaj olarak sunulan 'nüfusumuzun çoğunluğunun genç olması' silahı, kitlesel cehalet yüzünden kendi suratımıza çevrilmiş durumda... Tetiğe kazayla basıldı basılacak!

Sen koskoca bir nesli, temel yaşam kavgası 'köşeyi nasıl dönerim?' olacak şekilde yetiştir; zararsız magazin balonları gibi görünen onlarca TV programıyla insanları sanal, mutlu ve zengin yaşamlara özendir; 'BBG', 'size öyle böyle diyebilir miyim?', 'ostar', 'bustar' gibi organizasyonlar ve her daim gözümüze sokulan 'kenar mahalleden krallığa' hikâyeleriyle millete 'sen de onlar gibi olabilirsin' diyerek tipik sistem tuzağını kur, tabana yapay bir umut aşıla; fakirlikten mutluluğa ve zenginliğe giden yolu, masalsı dizilerle anlat...

"Kimbilir, belki bir gün ben de köşeyi dönerim" umuduyla yaşayan; hayatın gerçeklerinden uzak; işine ve mesleğine sarılmayan, saygı göstermeyen ve bir Jeep'i olmadığı müddetçe gerçek anlamda mutlu olmayacak bir nesilden söz ediyorum.

O nesil ki, 80 senelik onurlu ve mutlu bir hayat süren memur dedesine değil, Reina'da manken avlayan kara para prenslerine özenir.

O nesil ki, namusu ve dürüstlüğüyle yaşayan ayakkabıcı, terzi, marangoz, berber, saatçi, bakkal atasına değil, iki türkü çığırarak 'sanatçı' diye anılmayı başaranlardan feyz alır.

Ve işte o nesil ki, 'köşeyi dönme' umudu kırıldıkça çıldırır, cinnetin eşiğine gelir!

Çok büyük ve geri dönülmesi zor bir yanlışın tam ortasındayız.

Korkuyorum...

Hiç yorum yok: