Aralık 29, 2006

Mutlu yıllar!

  • Yeni yılınız kutlu olsun! (Türkiye Türkçesi)
  • Yeni iliniz mübarek olsun! (Azerbaycan Türkçesi)
  • Canga cılıngız kuttı bolsın! veya Cana cılınız ben! (Kazak Türkçesi)
  • Cangı cılıngız kuttu bolsun! (Kırgız Türkçesi)
  • Yengi yılıngız mübarek bolsun! (Özbek Türkçesi)
  • Teze yılınızı gutlayaarın! (Türkmen Türkçesi)
  • Yengi yılıngızğa mübarek bolsun! (Yeni Uygur Türkçesi)
  • Canga cılıngız kuttı bolsın! (Karakalpak Türkçesi)
  • Sezne yanga yıl belen tebrik item! (Tatar Türkçesi)
  • Yanı ılınız kaırlı (mubarek) olsun! (Kırım Tatar Türkçesi)
  • Hezze yangı yıl menen kotlayım! (Başkırt Türkçesi)
  • Cangngı cılığıznı alğışlayma! (Karaçay-Malkar Türkçesi)
  • Yana yılınız men! (Nogay Türkçesi)
  • Yangı yılıgız kutlu bolsun! (Kumuk Türkçesi)
  • Yeni yılınızı kutlerim! (Gagauz Türkçesi)
  • Sizni yanhı yıl bıla kutleymın! (Karay/Karaim Türkçesi)
  • Naa çılnang alğıstapçam şirerni! (Hakas Türkçesi)
  • Caa çıl-bile bayır çedirip or men! (Tuva Türkçesi)
  • Slerdi cangı cılla utkup turum! (Altay Türkçesi)
  • Naa çıl çakşı polzun! (Şor Türkçesi)
  • Ehigini şanga cılınan eğerdeliibin! (Saha / Yakut Türkçesi)
  • Sene sul yaçepe salamlatap! (Çuvaş Türkçesi)

Aralık 18, 2006

Eyes Wide Open

İnsan ilginç bir yaratık. Günü gününe uymaz...

Yıldız transitleri der biri, öbürü bioritm der; her ne haltsa işte...

Mesela "alttaki yazıyı silsem mi acaba?" dedim bugün de!

Niye mi? Yalan mıydı yazanlar? Yok... Sadece aşırı karamsardı. Bir Makber ya da bir Ümit Yaşar tadında... Peh!

Haydi bari aynı metaforla devam edeyim bugünkü halet-i ruhiyemi izaha:

Gözüm kapalıymış meğer, karanlık ondanmış.

Sesler de kulağımın dibindeki sineklermiş.

Ayrıca ben pilot falan da değilmişim.

Hatta karabasanmış herşey...

Uyandığımda şu dersleri aldığımı fark ettim:

1) Hayat çok mıncıklamaya gelmez; mıncıkladıkça çamurlaşır, kötü kokar, eline yüzüne bulaşır. Hatta her dokunduğun insana da bulaştırırsın sonra bu pisliği. Böğ!

2) Hayatta sadece öne bakılır. Sağa, sola ya da arkaya değil...

3) Hayat sadece senindir.

4) Sağ salim ve mutlu olarak yaşadığın her an, istediğin her şeyi yapmak için yeterli vaktin ve kudretin olduğunun kanıtıdır.

4) Blog gibi umumi bir mecraya böyle her boku yazmak pek iyi bir fikir değildir.

5) Ben salağım yine de...

Aralık 17, 2006

Ortaya karışık tereddüt ve endişe (Özel isyan sosuyla)

Kaç yaşında olduğunu otuzundan sonra yıl yıl saymıyor insan.

Hâlbuki 10'lu yaşlarda aylar bile hesaba katılırdı, önemliydi...

20'lerde, her 'bir' yaş 'on' gibi gelirdi...

30'lar ise erkekler için enteresan bir dönem. Ortalama uzunluktaki bir hayat otobanında, orta düzlük gibi...

Hafif öne eğimli bir düzlük…

Önceki kilometrelerde arabaya alışıp direksiyon hâkimiyetini kurmuşsan, tecrübe ve donanım kazanmışsan, yolda motora iyi davranmışsan, lastikleri ısıtmışsan, iyi ve kontrollü hızlanmışsan bu düzlükte iyice kaptırıp gidiyorsun.

Arabanın Allah vergisi doğal yeteneği de bu durumda etkili tabi ama bunlardan birkaç tanesini beceremeyenler genelde düzlük bitiminde başlayan rampada sorun yaşıyor.

Tıknefes…

Sonra ya inip itiyorsun arabayı ya da birinci viteste bağıra bağıra otoban 50 ve 60’a bağlanıyorsun.

Sonrası zaten yaya yolu…

Ben ise yanlış bir saatte çıktım yola galiba, çünkü bu önemli düzlüğe girdiğimde gün batıyordu, şimdi ise zifiri karanlık…

Farlar da çalışmıyor anasını satayım!

Camdan bakınca hızla geride bıraktığım ağaçları görmüyorum. Ya da düz gidip gitmediğimi… Hatta araba gidiyor mu ondan bile emin değilim…

Belki de gidiyor, farkında değilim ve sabah olunca kadranda 300 km/s göreceğim; kim bilir?

Olsun; görmüyorum ya, sorun o…

Karanlık çökerken benle birlikte aynı anda bu düzlüğe girenler nerede? Onlarca kilometre fark mı atacaklar 40’lar rampasına girerken bana, yoksa ben mi önde olacağım?

Daha da kötüsü, böylesine hırslı bir şoförlük benim tarzım mı, onu bile bilmiyorum.

Yanda tarlalar var muhtemelen. Çimenler falan. Yatıp uzanmak da var sabaha kadar. Orada çadır kurmak, umarsızca takılmak…

Emin olduğum ve kontrolümdeki tek bir şey var, onu biliyorum:

Vites boşta…

Yeteri kadar hızlı girdiğimi sandım eğimli 30’lar düzlüğüne; “motor zorlanmasın, yakıt harcanmasın, bu bile yeter herhalde” diyerek ve her zamanki temkinle…

Arada sırada kuvvetli motor sesleri geliyor. Demek ki birileri azim ve hırsla gazı köklüyor.

Benim arabam süper hâlbuki…

Pilotta meymenet yok!

“Bana ne” demek var, “ulan ayıptır bu arabayla da madara olmayalım” demek var…

“Bana ne” desem, gün ağarınca pişman olur, kendime “salak” derim diye korkuyorum…

“Saçmalama ulan deyyus baz gaza” desem, yolun sonunda “ulan ne gereği vardı bunca çabanın? Geldiğimiz yer aha işte aynı! Bre dangalak! Tozu dumana katarak geçtiğin yollarda bir sürü güzellik vardı, birinin bile keyfine varamadın” demekten…

Bak yine sesler geliyor…

Gaza basıyorlar.

Canavarca sesler.

Başımı ağrıtıyor.

Geçip gitseler, rahata öyle mi erse başım, yoksa basıp gaza herkesi geçerek mi kurtulsam bu telaşlı ve gürültülü kalabalıktan?

Atalet ve ben…

Ayrılmaz ikili…

Acilen farlarımı tamir etsin birisi. Ay doğsun ya da…

Görmeden karar veremiyorum…

İmdat!

Aralık 11, 2006

Güncelleyememelere dair...

Hayatta yeni önceliklerim mi oluverdi?

Hayır...

Niye burası kıpraşmıyor?

Bilmem...

Hakikaten "vaktim yok" demek bile yeterli açıklama değil çünkü vaktim olduğu zaman da bu vakti başka şeylere harcıyorum. Aha işte wwwsaire'ye bile -ki daha çok özen gösterecektim oraya- daha yeni bir-iki laf ekleyebildim.

Benden adam olur mu?

Bilmem, belki hâlâ umut vardır...